15 Eylül 2012 Cumartesi

     İÇİMİZDEKİ ÇOÇUK ...

   Şu sıralar ciddi bağırsak problemleri yaşıyorum ve haliyle bütün farkındalığım ve araştırma halim Hara bölgesine çevrilmiş durumda. Hara merkezi, ifade edilmemiş öfke/korku hislerinin, öfke/korku/suçluluk ile ilgili çözülmemiş durumların depolandığı yerdir. Yani diğer bir deyişle karnınızda biriktirdiğimiz duygusal bloklar.Duygusal bloklarımız, henüz çocukluk yıllarımızda
örülmeye başlanıyor..Çevresel etmenler (İçinizde yaşadığınız toplumun değer yargıları, mahalle baskısı vs.. ) ve tabiki ailesel etmenler(anne ve babayla olan ilişkiler, ayrılıklar,ölümler ,tramvalar).. Duygularınızı hissedip ifade etmekte birtakım zorluklar yaşıyorsanız bunun sebebi ailenizde duyguların neredeyse hiç bir zaman veya çok az dile getirilmesinden kaynaklanıyor olmasıdır.(Bilim adamlarına göre) Otuz yaşında biriyseniz düşünün ki dış dünyayı ailesel ve çevresel etmenleri algılamaya başladığınız yaşlardan beri duygusal bloklarınız oluşmaya başladı.Hele ki Türkiye gibi enerjisi ağır , koyu aile ve sosyal tabuların olduğu bir ülkede doğmuşsanız..Yılların içinde bedensel olarak gelişmeye devam etsenizde duygusal bloklarınız oluşmaya devam ettiği sürece ki çoğu zaman bunları bilinç düzeyinde farkedemiyoruz.(Alt bilinçe ilgili daha ziyade.) ,siz büyümüş gibi görünsenizde içinizdeki çocuk hala çocuk kalmaya devam ediyor.Ve o çocuk ilişkilerinde karşılaştığı herhangi bir durumda belki baskıyı, korkuyu, tekedilme korkusunu, utançı, öfkeyi, şok duygularını yaşıyor.O derinlerde bu duyguları yaşarken bilinç bu duyguların üstünü örterek çeşitli savunma mekanizmaları oluşturuyor: Gereğinden fazla güçlü olmaya çalışan kadın , yenilmez erkek, sürekli  ağlamaklı konuşan yetişkin insanlar,  umursamaz görünen 'salla gitsin !' insanları ..Bunların hepsi birer maske ! İçerdeki küçük çocuğun kırılganlığı, korkuları kemikleşmiş terkedilme korkuları ve her bir olumsuz olayda örülen duygusal bloklar.'Güçlü erkek/kadın ağlamaz! ' Hayır efendim ağlar , ağlamalı ..Zaten büyük olasılıkla içimizdeki küçük çocuk ağlıyor ,kırılmaya devam ediyor.Ve biz ona her sırtımızı çevirdiğimizde onu her görmezden geldiğimizde o daha da derinlere gidiyor,kapatıyor kendini.Duygusal olarak üst bilincinizde kendinizi iyi,mutlu ve güçlü hissedebilirsiniz.İşinizi kaybettğinizde, sevgilizden ayrıldığınızda, arkadaşınızla tartısıgınızda vs..Kazın ayağı hiçte öyle olmuyor işte! Siz kendinizi iyi/güçlü/yenilmez zannettiğinizde içinizdeki çoçuk bütün duygularını yaşarken bizlerin yarattığı duygusal bloklardan ötürü kendisini gerçekten ifade edip ,ortaya çıkaramıyor ..Burda ortaya çıkan olumsuz hisler ikinci duyguların beyne yani bağırsaklara iletiliyor.Bağırsaklarımızın içi nötran ağlarıyla kaplı.Gershon, ikinci beynin, hem omurilik (spinal kord) hem de çevrel (periferik) sinir sistemindekinden daha fazlasını, 100 milyon civarında nöronu kapsadığını söylemiştir.  Enterik sinir sistemindeki nöronların bu kalabalığı, bağırsağımızın iç dünyasını ve onun içindekileri ‘’hissetmemize’’ olanak sağlar. Yani hergünki duygusal iyi olma hali, aşağıdaki beyinden yukarıdaki beyine olan mesajlara dayanabilir..İstediğiniz kadar iyi olma hali için  tatillere çıkın , alışveriş yapın, sürekli partner değiştirin, delicesine paralar harcayın..!Kendinize yumuşak davranmadığınız sürece içinizdeki/içimizdek çocuk dışarıya çıkamayacak.O çocuk dışarıya çıkamadıkça bedeninizde yarattığı stres,üzüntü veya öfke gibi hislerden  en çok etkilenen organlarınız alarm vericek hatta benim gibi sizi yataklara düşürüp günlerce hayatınızdan çalıcak.Doktor doktor gezdirecek,kutu kutu ilaçlara mahkum edicek..Ne hissediyorsanız bırakın ve onu yaşayın daha sonradan keşke dememek için ,şok ve utanç duygularını yaşamamak için , hastalanmamak için,yaralarınızı görün!(Bunları yapabilmek zor gibi görünsede başlayınca gerisi geliyor ,gelicektir...) Bize yardımı dokunacak tek şey yaralarımızı görmekten geçiyor , her neysek tam olarak o olmalıyız ! Mesala , Yoga matı sana ayna 'samimiyetle' yaklaşırsan, meditasyon bir 'nimet' sana açtığı alanda kendinden kaçmadan durup gören olabilirsen !Sadece kararlılıkla yaralarımızı deşip ,onları görebilirsek gerçekten duygusal bir iyileşme olabileceğini düşünüyorum..Yaralarımız(içimizdeki çoçuğun kırıkganlıkları) o kadar çok ve derinki ,düşünün ki yılların yaşanmışlıkları,biriktirdikleri..Haa belki bazılarımız daha şanslıdır, geçmişinde daha az tramvalar, şok,utanç duyguları yaşamıştır. Nihayetinde herkesin içindeki çocuğun illaki bi yerlerde kırılganlıkları olmuştur...Hayat  mutlaka bi yerlerinde bize adına 'mutsuzluk ' dediğimiz yüzünü göstermiştir.. Bu yazıyı okurken sizde bu duygulara ait hiç bir çağrışım yapan olay/durum olmadıysa veya bir parça kendinizden birşeyler hissetmediyseniz muhtelemen 'buddha' olup aydınlandınız :)..Zaman zaman herkesin sindirim sistemiyle ilgili rahatsızlıkları olmuştur..Doktora gitmişsinizdir, tedavi olmaya çalışmışsınızdır...Biyolojik olarak hangi tedaviye girerseniz girin eğer duygusal olarak yaralarınızı tedavi etmesseniz biyolojik olarak hep hasta olmaya devam ediceksiniz !Bedenlerimiz bir süre sonra duygusal bloklardan yine hasta olucak içinize attığımnz üzüntü,öfke duyguları sizi(beni) yine yatağa atıcak, doktorlara sürükleyecek.. 'Duygularım öldü artık hissedemiyorum!' diyorsan bedenini dinle,içsel bilincini uyandır  !Çünkü büyük ihtimalle bu duygularla bağımızı çocukken koparttılar.Bugün onu geri getirebiliriz..Önce  bedenini  dinle, ona farkındalikla yaklaşmayı dene..!Duyguları yeniden canlandırmanın önemli yöntemi,yeniden bedene basit duygular yaşamayı öğretmektir. Farkındalıklarını yogayla uyandırabilirsin mesela, mattan kaçma !meditasyona otur ..dur ve bak !İçine atmak sürekli içindeki çocuğu üzmek ,kırmak onu görmezden gelmek  yerine onu görüp, onunla barışıp,duygularını yaşamasına izin verebilirsen(öfke,utanç,şok,mutluluk..) ;yerinde ve zamanında duygularını içine atmadan, ötelemeden açık yüreklilikle kendine ve çevrene 'samimi' olmayı başarabilirsen ne şahane !... 
                                                                                                                          

29 Ocak 2012 Pazar

baglanmamanın ve iç disiplinin uyumu..

Yogah chitta vrutti nirodhah           
Tatha drastuh Swaroope avastanam
....
 Abhyasa vairagyabhyam tannirodhah

     Nasıl baglanmadan yasar insan..nasıl dogar nasıl ölur..dogdugun andan ıtıbaren kodlanarak gelmıssındır zaten dunyaya,annene baglanmıssındır bır kere gobek bagıyla ,babana baglanmıssındır dna kodlarınla sonra aıleden dıger ınsanlara, dınıne baglarlar senı anne babanın dını neyse o sundur sen de ,dogdugun sehre baglarlar, bayraga baglarlar, topragına baglarlar buyuyunce de evlenmen sart deyıp evlenecegın erkege ya da kadına baglarlar..hayatında senı sureklı nesnelere baglayarak,bagımlı hale getırıp bı de ıcıne kaybetme korkusunu yerlestırırler en azından oyle ogretırler aman derler sakın yenıye acma kapını sahıp olduklarına sahıp cık sen! mesela   sonra bır gun  baglandıklarınların bı bakıverırsın senı terkeder, hayatından cıkar gıder..e hanı baglaydık bız?  Zıhnımde de kalbımde de yer acmıstım oysaki sana ...Umutluydum ben boyle mutluydum..e sımdı ne olacak? Nedır bu ıcımdekı bosluk ?... 'bosluk ' sonsuz bır derınlık gıbı ustunu orttugum yerden tekrar ışımaya basladı ama ben baglılıklarımla mutluydum ..pekı bu boslukla ne yaparım ben sımdı ..?Ben o kadar doldurmustum kı zıhnımı , yuregımı bu hafıflık korkutucu gibi..Hemen baska bır seye baglanmalıyım sankı yanı oyle ogrendım ben. oyle ogretıldı bıze bagımlısı olmadan yasayamayız ne ınançlarımızın ne ınsanlarımızın ne topragımızın ne bayragımızın mesela ..zor boyle sımdı sankı :/ sonra aniden  kafamı kaldırıp baktım ya gokyuzune ,bi de kenarında durdugum nehire! Sonra sonsuz bosluktan olusan evrene, dusunsem ya bıraz o sonsuz ve sorunsuz evreni..Gezegenler de bagımsız ustelık ve de  muhtesem degıl mı? Ya mevsımler onlar da muhtesem (en azından sımdılık)  baharlar,yazlar gelır gıder de ısrar etmez baglanmaz gelır gıder de yerını kısa bırakır..nehırler caglar da kollara ayrılır tarlalara su olan fıdan olur agac olur kusa yuva gokyuzune oksıjen olur..sen neden neye baglanırsın kı be ınsan..evren bagımlı degıl kı dunya bagımlı degıl kı ..nehır yol olur agac yol olur ama kımse ona sunu yap demez o o yapar ,agac agaclıgını yapar ,nehır gorevını yapar,yenı bır seye yer vermek ıcın kendı yerını verır gerekırse..evren de yeniler kendini..eskısı gıder yenısı ıcın yer acılmaz mı?Sen nıye degısıme dırenırsın? O aklının alamayacagı guzellıktekı evren bıle dırenmezken ,sahıp olduklarına baglanma hevesıyle ,egosuyla yanıp kavrulursun, kıbırınden ..sahıp olup kaybettıklerıne uzulursun, senı bırakıp gıdenlere aglarsın ..hic agac aglar mı yapragını doktu dıye? hıc ay aglar mı yuzu soldu, gunduze karıstı dıye? 
 Oysakı kıbrını - Egonu bir yana bıraksan evrenle bir olup aksan sen de.. .akarken de savruk olmadan mesela basıbos amacsızca degıl de bır agacın ,bır dalın yasamaya ve oze olan uyumunu ve dısıplıyle aksan..ıcten gelen..yasama olan katkılarını zorlamadan degıl de ıcınden gelen ısteklerınle yapsan ,aklın otesıne gecsen , oldugun halınle sen zaten bır butunun parcasısın..Zaten bır dısıplının ve varolus nedenın var, evrenle uyum ıcınde olman ıcın en azından bunlara ulasabılmek ıcın  Patanjali nın yoga sutralarında soyledıgı ıkı kavrama ıhtıyacın var aslında senın : Abhyasa, diğeri ise bağımlı olmama veya“bırakma” yöntemi olarak çevrilebilecek olan Vairagya..Bu ıkı kavramı yoga yoluyla hayatında var edebılcegını soyluyor Patanjali .Oyleyse durma matının uzerındekı krallıgına kos! doganda var olan dısıplınle yaptıgın hıcbırseye baglanmadan var olusunun keyfını cıkar !

11 Kasım 2011 Cuma

The life is in the present moment in the here.

You don't have to do anything very special you just become awre of the fact that you are breathing in, I know I am breathing in and breathing out,and I enjoy my in breath I enjoy my out breath and suddenly I find that Iam truly alive, truly present and this everyone can do and it make a big difference. Our true home is life and life is in the present moment in the here and the now, that is the adress of true life..So minful breathing can bring us back to our true home , to life  and we should be able to do it in our daily life.   Thich Nhat Hanh (Zen Master)

3 Eylül 2011 Cumartesi

İç sesler düellosu...

İçimden bı ses bu ara "Dur ne yapıyorsun?iki dakika rahat edemicekmiyiz!" diye fisildayip duruyor..Ama onu takan kim! Ben yine her zamanki gibi oraya buraya sürekli bir girişim tavrı icinde sonunu düşünen Kahraman olamaz edasıyla zipliyorum..Asıl mesele zıpladiktan sonra başlıyor. Aslında isler oyle sandığım kadar kolay degil.yani en azından belki de ben o şanslı insanlardan değilim..her ısı kolay sekilde yürüyen.ben emek göstermezsem olmaz hiç bir seferinde.ama emeginin sonucunu almak ta ayrı bir keyif olur her seferinde ya onu da bilirim..yaz yeni bitirken önümüzdeki yazın planlarını yapıyordum oysaki keyifli keyifli koltuğumda tembellik yaparken sonra kendimi birden is gorusmelerinn icinde buluverdim.. İnsanlarla konuşurken bı ben var ama aslında o ben baska bı ben! Çalışkan,sabırlı, azimli biri konuşuyor o zamanlarda.. Sonra düşününce yahu ben bunları ne ara nasıl söyledim diyorum! Yani o kısımda biraz isler karışık..Su an bu yazı büyük ihtimalle , iki dakika rahat durmuyorsun! diyen Tuğba'nin iç dokuşu..boyle hep dinlence modunda, Ağustos böceği gibi geçirmek ne güzel olurdu koca bir kışı.. Diğer İc ses ayaklandı yine ve aynen sunu söylüyor simdi, ' kalk hadi artık, cok ısımız var!"...peki peki....

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Bir İngiliz yazısı...

Nerden başlasam nasıl başlasam diye düşünürken bir bakiveriyorsun yazmaya başlamışsın bile..yine eteginde biriktirmissin bir avuç dolusu çakıl tasını...Londra ya ayak basar basmaz önce havası karşılıyor sizi..sonra da birden bakiveriyorsunuz ki siz aslında dunyanın başkentine gelmissiniz gibi ..İngiliz görmek pek mümkün olmuyor. Her ülkeden her çeşit insanın icinde siz de bı çeşit oluvermissiniz.aslında yasam denilen olgu her yerde aynı her insan bir sekilde yaşıyor ama şartlar tabiki farklı..enerji farklı.. bı yandanda iç ses hemen devreye giriyor ve ne yasarsan yasa ozdeslesmemen gerekli..çünkü her şey gelip geçici..geçici olanlarla özdeşleşmen sadece sana mutsuzluk getirir..dolayisyla herseyin geçici olduğunu bilip an' da kalmak herseye daha tat veriyor.yaşadığınız ani daha bir keyifle yasıyorsunuz sanki... Tekrar tekrar gördüğünüz big ben her seferinde daha bir farklı geliyor..insanların umursamazlığı yok canım dedirtiyor ilk günlerde sonra bı bakiveriyorsunuz ki evet öyle olmalı aslında..kime ne sana ne..herkes istediğini giyer istediğini konuşur istediği gibi yasar..bir ülkenin vatandaşı olmak demek o ülkede özgürlüğünün ülke kuralları veya mahalle baskısı tarafından kısıtlanması demek değil ki! Biz Türkiye de en çok mahalle baskısından muzdaripmisiz megersem ! Kim ne der! Kim ne derse der kime ne?...London da çabuk alisiveriorsunz o ozğurluk havasına..herkes istediği hayatı yaşıyor zenginle fakir farkı pek yok..mahalleler iç ice! Devlet her konuda vatandaşın yanında.sosyal devlet anlayışının ne demek olduğunu yasadikca anlıyorsunuz! Her sey oturmuş belli bı düzen var! Belediye kaldırım yapıyor ama pek anlamiyorsunz okadar sessiz ve düzen içindeler ki! Hemen karşılaştırma yapiveriyor insan ister istemez... bu kötü olana tu kaka demek değil de neden bizde de böyle değil sanki! Demek benim için...günler birbirini kovalrken eğlencenin, gençliğin,dinamizmin, evrensel olmanın,değerli olmanın,yasamın aslında zor da olmadıgının anliyabilceginiz bir ülke england.. gün biterken bir yenisi başlarken hiç bir gün bir digerini aynısı olmaycagini fisildiyor kulağınıza..yolda yürürken biri yanınıza yaklasip " çok güzelsin" dediğinde aa sapık mıdır nedir demeyip dönüp teşekkür edebilceginiz bı yer Londra..ve ayrılma günleri yaklaşırken biliyorsunuz hersey gelip geçici ve zaman beraberinde yeni başlangıçlari taşıyor..ne üzüntü ne de sevinç..biliyorsunuz ki zaman sizi yine Londra ya taşıyacak bir gün bir sekilde..;)

2 Temmuz 2011 Cumartesi

İçimdeki azılı düşman 'ego'

 ( birikenler  kabına sıgmaz olup tasınca blogu acmak farz oluyor..Ve hemen yazılmak  istenilenler dokuluverıyor satırlara..)

    Şu aralar kendimde çelişkiye en cok düştügüm ve sıkıntısını cektıgım  şey  'ego' konusu..Sanırım biraz da paranoya durumunda bile olabilirim. Ya da benim paranoya sandıgım sey yeninin gelip eskinin tahtını sallamasıyla olusan gurultuden panik olma havası da olabilir ..hersey mümkün.Tabi bu kısma gelene kadar bir sürü şey okundu ve bol bol yoga yapıldı.. Yogar yaparken hep bi farkında olma arastırması, an'da kalmaya cabalama.. Farkındalıgımın uyanması ve guclenmesının aslında 'ego' larımla, egolarımızla da dogrudan ilgisi oldugunu öğreniyorum,okuyorum, bi yandan deneyimliyorum..
   Bircok durumda 'ben' dediğimizde aslında konusanın ego oldugunu..İçinde alıskanlık haline gelmiş roller,korkular, din, ırk, sosyal sınıf ya da politik egılımler barındırdıgını öğrenıyorum..Heyecanlanıyorum ogrenırken de.
 Sırf bu saydıklarımla kalsa yine iyi ego aslında sandıgımızdan cok ama cok kapsamlı..İçinde kırgınlıklar, kendini baskalarından daha iyi ve daha kotu gorme durumları, samimi bir arkadasını bir haberi vermek için aradıgında bile vs vss.. o kadr cok sey aslında ego semsıyesı altında ki..
 Bi de en can alıcı noktası 'ego'nun iceriğinin kısıden kısıye gore degısse de  temelde aynı olması..2.şok etkısıni yaratan da bu bilgi oldu..1.sini bi ust paragrafta belirttim sizlere.Şimdi paranoya kısmım tam da bu noktada baslıyor..E bunlar ve nıcelerı ego peki ben nasıl bunlardan arınabılırım? Ya da oyle bir şey mumkun mu? Kibirden, kendini ustun gorme vss gıbı seylerden kurtulmak ya da? ve de her davranısında acaba suan 'ego'm mu devrede vs soruları.. Bu noktada işin içinden cıkılmaz bir hal almısken durumum
, bir tavsıye üzerine Eckhart Tolle'un 'Var Olmanın Gucu' adlı kıtabi imdadıma yetıstı..Ve anladım ki 'ego'yu sokup atmak ya da ondan arınmak pek kolay degıl..Cunku her insanda 'egosal zihin' denen bir yapı var..Ve bu herkeste bir sekilde işliyor az veya cok..Örneğin sadece şikayet ederek bile egosal zihin varlıgını sürdürebiliyor..Ve bunlar kolektif bir şekilde calısıyor zihnimizde.Şartlanmış düşünce kalıpları,kolektif bir bozukluk veya insan zihninin deliliği de denebilir egoya..Peki bu kısımda yoganın ne etkisi var ? diye dusundunuz ki işte o noktada cevap olarak egolarımı yani şartlanmış düşünce kalıplarımı farkederek aşmayı mümkün kılıyor yoga.Egoları zayıtlatmak için gerekli olan farkındalıgı  yoga sayesınde uyandırmaya baslıyorum..'Farkındalık ve ego birlikte var olamazlar.' diyor Eckhart Tolle..Egosal davranıslarımı farkettıgım her seferde sesin ben olmadıgımı farkediyorum..Arka planda farkındalık oluyor.Ve bu seşilde gözlenmeyen zihnin ötesine gecmek mumkun olabiliyor.Tabiki yıllardır getırdıgım buyuk buyuk zihin kalıplarım var ..Bunu bilmem bile farkında olmam 'ego'nun sevmedigi birsey halini almaya baslıyor..Tekrar tekrar yoluma cıksada onu farkederek herseferinde zayıflatıyorum..Her gun duzenlı yoga uygulamamın aslında beni buyuk bir ego dagından kurtardıgını (farkında olmak yeterli) nerden bilebilirdim.Bir asanadayken o an nefesimi hissetmenin ve o pozu farkında olarak yapmaya cabalamamın..
Paranoyak hallerimi aydınlatmış olmanın iç huzuruyla doluyken şimdi farkında olmanın farkındalığı içindeyim.
 En cok etkilendigim yoga masterlardan  Godfrey derki : farkındalıgın artması demek hayatta zevkin artması demektir:))

15 Haziran 2011 Çarşamba

'güç' konusunda nerden mi geldim..

     Dün öğle saatlerinde sağanak yağmura yakalanıp bir güzel ıslandığım yolda yürürken bu sabah, sırtıma vuran güneş heryeri aydınlatıp sıcağıyla herkesi yakıyordu sanki.. bir gün önce aynı yolda yürürken ne kadar ıslandığımı düşündüm ve bugün de ne kadar sıcakladığımı..Yağmur ve güneş kavramlarıyla birlikte beynimde peşi sıra gece ve gündüz, iyi ve kötü, aşk ve ayrılık, şans veya şanssızlık gibi birbirine zıt duran hayata dair kavramlar da ekleniverdi..yağmuru ve güneşi yaşattığı hisler itibariyle ters gibi düşündüm sanırım. Yani tabi bu benim hislerim ..Burdan yola çıkınca hayatımız da aslında herşeyin bir parça veya tamamen zıddıyla  akıp gittiği ve bu zıtlıkları büyük bir bütünsellik ve mükemmelikle barındır mıyor mu? Evet herşey o kadar bütünsel ve o kadar mükemmel ki.. Tabi ben bu sabah  hayatın ne kadar bütünsel ve mükemmel oldugundan ziyade bu zıtlıklar karışısındaki  duruşuma, tavrıma odaklandım...Ve şu cümleleri sıralayıverdim içimden:
     Gün içinde yaşadıgımız herşey yagmur ve güneş gibi oluyor, etkisini gösteriyor ve sonra geçip gidiyor..Yağmurun ardından güneş de açıveriyor..Bu akış devam ederken iyi ve kötüyü de beraberinde taşıyor. Ya da  herşey iyiyken iyi kötüyken kötü mü oluveriyor?Ya da ben yoga sayesinde güçlenen ben, daha mı sarsılmaz oluyorum ? Bu soruyu sorduğumda kendime cevabım, EVET oldu..Hem de en içten hassasiyetimle ..Şimdi ne alaka yogayı  bedenimizle yapmıyor muyuz? Hayata karşı nasıl bizi güçlendirir veya sarsılmaz kılabilir?Yoga yaparken birbirinden farklı pozlara(asana) lara giriyoruz..Başta zor olan bi asanayı yapmak için en başta çok efor gerekebiliyor.Bu eforu minumuma indirmek için güçlenmek gerekiyor.Güçlendikçe o asanada kolaylaşmaya başlıyor.Net bir konu var: Asanalardaki duruşlar hayata karşı duruşumuzu da etkiliyor.Güçlendikçe her yoga uygulamanda asanalarda aldıgım tavrı yaşamın içinde yaşadığın olumlu veya olumsuz tüm olaylara yansıtmaya başlıyorsun.Yine minumum eforla..Yani o an çaba gerekmiyor..Kendimi düşününce hemen Bi bakmışım ki  yoga matının üzerinde oldugum halim,tavrım gün içinde başka bir olaydaki tavrıma hemen etki etmiş..Birden matın üzerindeki Tuğba olmuşum..Aslında iki Tuğba yok..Yani artık en azından ve hep olmasını istediğim şey zaten: Yoga Matının üzerindeki Tuğba. Yoga yaptıkca ve daha cok güçlendikce biliyorum ki yorulmak bilmeyen,güçlü irade hep olucak daha da olucak.Asanaları yaparken evet bazen 'ego'devreye girip  dısardan nasıl göründüğünü önemsiyor ama geçiyor o etki.Yani olumlunun da olumsuzunda etkisi geçiveriyor. En derinde hep sarsılmaz olan 'kök güç' ü hissetmek ve farkındalığıma bir davet sunmak ..Hep ama hep.Çünkü artık biliyorum ki asanalardan çok ama çok güçlü ve dimdik bir Tuğba doğuyor..