18 Mayıs 2011 Çarşamba

Mutluluk üzerine..bişeyler yazdım :)

Bu aralar  kendimde sorguladığım bir  konu var:  'mutluluk'. Hayatımız  içinde acaba 'mutluluk' duygusunu en cok ne zaman deneyimliyoruz?mesela. Aslında bütün duygular yasadıgımız bütünselliğin içinde var. Ama insan beyni illaki bi kavramlaştırma ihtiyacı duyuyor. Yaşamlarımızın her aşamasının kendine has doyumları oldugunu düşünüyorum.Örneğin ilk aşk, ya da bir çocugun dünyaya gelmesi gibi..Bunlar hayatın bize sundugu hediyeler aslında.Bi yandan da kendi çabamızla yakalamaya çalıştığımız, peşinden koştugumuz 'mutluluk' var ..Sözgelimi elli yasındaki birinin genclere özenmesi, ailesi olmayan birinin aile kurma çabaları, sevgilisi olmayan bir kızın kendine sevgili bulmak için verdiği çaba, işimiz dısında kendimizi adadığımız ilgi alanları ..
Bence 'mutluluk' çok yönlü birşey.Yani içinde bulunduğum yaşamda doğru yerde olduğumu bilme duygusuyla ortaya çkan birşey gibi. İyi bir insan , iyi bir eğitmen, iyi bir arkadaş... 'mutluluk' başına olumsuz bir olay geldiğinde onunla yüzleşmeyi bilmek de benim için.Bu durumla yüzleştiğimde içimde beliren o güç duygusu onla birlikte gelen olumlamalar da benim 'mutluluk' kavramım içinde..Yalnızca mutlu insanların oldugu bir dünya olsaydı  ya da bir yer...Sanırım orda 'güç' duygusu ya da 'başarma' duygusu diye birşey de olmazdı.Yani bu büyük yaratımın içinde hepsi birbiriyle ilintili gibi. Yin ve yang gibi.Her gün özürlü  cocuguyla ilgilenen bir anneye rastlıyorum sabahları.Anne bu durumu kabullenmiş ve durumuyla yüzleşmiş, çocugunu büyütüyor,onu her gün kucağında taşıyor.Etrafına öyle iyileştirici bir etki yayıyor ki..
 Etrafıma baktığımda kendilerinden geçerek oyun oynayan cocuklar da mutlu, aşıklar da mutlu.. Bütün bunlar çok güzel şeyler ama engelli cocugunu kabullenip onunla yaşayan bir anne, yakınlarından birinin ölümüyle sarsılan bir insan; bence aslolan 'mutluluk'  hayatın geneliyle ahenk içinde olmak.Bu cok derin bir yoğunlaşma,ağırlık aynı zamanda rahatlık.Çok büyük bir sükunet de değil mi? Güçlü olmakla ilgili olayların  verdiği doyum..'mutluluk' a tek perspektiften bakmayıp lensini genişlettiğin zaman aslında hayata olan yaklaşımın, insanlara olan yaklaşımın da değişiyor. Ve ne yaşarsan yaşa kabullendiğin zaman tam da o zaman 'mutlu bir insan' olmak mümkün.!

17 Mayıs 2011 Salı

tavır..

    Ramesh S Balsekar, Let Life Flow kitabında diyor ki:
   “Zihin hareketsiz, sakin, çözüm aramayan, cevap aramayan, ne karşı koyan ne de görmezden gelen olduğunda sonsuz, zamansız, ölçülemeyen Gerçeği algılayabilir. Ona gidemezsiniz, o size gelir; gerçektir özgürleştiren, özgür olmak için harcadığınız çaba değil. Hareketsiz kalın. Hayatın akmasına izin verin.”
  'Hayatın akmasına izin verin.' Özellikle bu cümleyi okudugumdan beri hep hayatımın içine tam da en ortasına koymaya çalısıyorum..Okudugum ve ogrendıgım bu ve bunun gibi her yenı bilginin benim gerçekliğime donusmesini istiyorum .Tabiki her okugum şey değil.bazıları o kadar işliyor ki kalbime. Evet işte tam da bu diyorum..Ramesh'in de yazdıgı her satırı okudugumda evet bunu yasamıma aktarmalıyım diyorum..Kendime bir ayna tuttuğumda  eski zamanlara göre yoga sayesinde sorgulamadan hayatı geldiği gibi kabul eden biri oldugumu görüyorum.. bağımsız gözlemci hassasiyetimi koruyarak  uzaktan evet diyorum Tuğba, işte bu! 'Bu' bir hedef değil aslında  birşey ya da hiç birşey.Bu kısımdan yola çıkınca aklıma birden dün akşamki yoga dersim geldi..(Bundan sonraki kısım tam da yazının başında değindiğim konuya dokunuyor)
   Dün akşam yine bütün heyecanımı ve konsantrasyonumu alıp yoga dersime gittim..Ve farkettim ki aslında yoga hayatın içinde ne varsa hepsini barındırıyor.Ve kim hayata kapatmıs kendini, kim en cok sınırlar koymus kendine..Hemen bulup çıkartıyor asanalar o kişiyi..Ve ona bir davet sunuyor bedeninden başlayarak ..'Hayata EVET de!' Çünkü ne zaman o gorunmez sınırları ve sana empoze edilen tabuları, kuralları, bu kuralların özünde oluşturduğu 'ego'yu -en önemlisi-  bir kenara bırakırsan ya da en azından çabalarsan işte o zaman sevgiye kocaman bir yer acılıveriyor kalbinde..Bunlar cok zor konular 40 senelik bir yoga masteri da bu çalısmanın içinde hala..Ama nerde bir farkındalık varsa işte orda bir değişim baslıyor,kaçınılmaz.Önemli olan belkide ilk olarak o farkındalığı uyandırıp, hislerine kulak vermen...
  İlk yoga eğitimime başladıgım günlerden birinde Zeynep Aksoy hocam gelip elleriyle düzeltmişti hayata kapattıgım omuzlarımı.Evet hemen o an omuzlarım dogru durusu ogrenmedi belki ama farkındalıgım uyandı.Ve her seferinde omuzlarımı acmaya bır davet sundum içimde..Benim de bu ara derslerimde ögrencilerimdeki tüm çabam o kapanmışlıklara, tutulmuşluklara karsı onları çabasızlığa ve akışa bıraktırmak..Su elementinin hassiyetiyle bedenlerinde bir dalga etkisi yaratmak..Uloları anlatırken aslında bedenimizi entegrasyon edişimizi yani bütünlük kurma çalışmamızı...Aslında bedenden başlayıp hayatla olan bütünlük cabamızı ..'Çaba' aslında 'çabasızlık' özünde çok öz'de..Ramesh'in dediği gibi karşı koymayan..Bunları yapabilmek için, yapabilmeleri için önce kendimde hissettiğim ve her yoga uygulamamda biraz da içselleştirdiğim 'farkındalık' hissini onların da kendilerinde uyanmalarını sağlayarak o çabasızlıga, hayatın akısına kendilerini bırakmalarını sağlamak..namaste!

15 Mayıs 2011 Pazar

Yaşlı bir Zen rahibi hakkında bir hikaye duydum..

Yaşlı bir Zen rahibi hakkında bir hikaye duydum:

Ölüm döşeğindeymiş. Son günü gelmiş ve o akşam artık öleceğini ilan etmiş. O yüzden müritleri, havarileri ve arkadaşları gelmeye başlamış. Onu seven çok insan varmış ve hepsi gelmek istiyormuş. Çok uzaklarda olanlar bile gelmiş.

En eski müritlerinden biri ustasının ölmek üzere olduğunu duyunca hemen pazara koşmuş. Biri sormuş: “Usta kulübesinde ölüyor, sen neden pazara gidiyorsun?” Eski mürit yanıtlamış: “Ustamın özel bir çeşit pastayı çok sevdiğini biliyorum. Gidip ona o pastadan alacağım.” Pastayı bulmak hiç kolay olmamış ama akşam üstü bir şekilde bulmuş ve elinde pastayla kulübeye koşmuş.

Kulübede herkes endişeliymiş. Sanki Usta birini bekliyor gibiymiş.

Gözlerini açıp etrafı taradıktan sonra tekrar kapatıyormuş. Mürit, kulübeye gelince hemen sormuş: “Tamam, sonunda geldin. Pasta nerede?” Mürit pastayı çıkartmış. Usta pastayı sorduğu için de çok mutlu olmuş.

Ölmek üzere olan Usta pastayı eline almış… ancak eli titremiyormuş. Çok yaşlı olmasına rağmen elleri titremiyormuş. O yüzden biri sormuş: “Bu kadar yaşlısın ve ölmek üzeresin. Yakında son nefesini vereceksin ama ellerin bile titremiyor.”

Usta yanıtlamış: “Ben asla titremem çünkü korkum yok. Bedenim yaşlanmış olabilir ama ben hâlâ gencim ve bedenim geride kaldıktan sonra bile genç olarak kalacağım.”

Sonra pastadan bir lokma alıp çiğnemeye başlamış. O sırada biri sormuş: “Son sözün ne olacak, Usta? Yakında aramızdan ayrılacaksın. Neyi hatırlamamızı istersin?”

Usta gülümsemiş: “Ah, bu pasta çok lezzetli.”

'Şu anda, burada yaşayan adam budur: Bu pasta çok lezzetli. Ölüm bile önemsiz. Bir sonraki an anlamsız. Bu anda, bu pasta çok lezzetli. Eğer bu anın içinde olabiliyorsan, şimdiyi bu an içinde her şeyiyle yaşayabiliyorsan ancak o zaman sevebilirsin..Ancak sevgi zordur. Korkunun geride bırakılması gerekir. İşin garip tarafı da bu; kaybedecek hiçbir şeyin olmamasına rağmen bu kadar korkuyor olman.

Kabir isimli mistik bir yerde şöyle söylemiştir: “İnsanlara bakıyorum. Çok korkuyorlar, nedenini anlamıyorum çünkü kaybedecek hiçbir şeyleri yok. Onlarınki, tıpkı çıplak olmasına rağmen elbiselerini nerede kurutacağını bilemediği için nehirde yıkanmaktan korkan birisinin durumuna benziyor.” Senin de durumun bu; çıplaksın, hiç elbisen yok ama sürekli elbiseler için endişeleniyorsun.

Kaybedecek neyin var? Hiçbir şey. Ölüm bu bedenini elinden alacak; ölüm onu almadan önce, onu sevgiye ver. Her şeyin elinden alınacak; alınmadan önce neden onları paylaşmıyorsun? Ona sahip olmanın tek yolu bu. Eğer paylaşıp verebiliyorsan, efendi sensin. Zaten elinden alınacak; hiçbir şeyi sonsuza dek elinde tutamazsın. Ölüm her şeyi yok edecektir.

Eğer beni doğru anladıysan mücadelenin ölümle sevgi arasında olduğunu anlarsın. Eğer verebiliyorsan bir ölüm olmayacak. Senden bir şey alınmadan önce sen onu çoktan vermiş, onu hediye etmiş olacaksın. O zaman ölüm olamaz. '

Osho

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Vejeteryan Diyetinde Yeterli Besini Nasıl Alabilirim?

Soru: Vejeteryan/Vegan diyetinde yeterli besini nasıl alabilirim?
Vejeteryanların, vejeteryan olmayanlardan en çok duydukları sorulardan biri de ‘Protein ihtiyacınızı nasıl sağlıyorsunuz?’ sorusudur. Belli ki, bunu merak edenler lif gıdasını veya C vitaminini nereden aldıklarını düşünmeden, hiç durmadan paket paket tavuk kanatlarını ve litrelerce sodayı tıkınıyorlar. Hepimiz -vejeteryan olalım, ya da olmayalım- yediklerimizin sağlığımıza etkilerini göz önünde bulundurmalıyız. Proteinin gerekliliği ne kadar doğru olsa da, vejeteryanlar için kalsiyum ve demir, eğer vegansanız B12 vitamini aynı oranda önem taşımaktadır.

Cevap: Bir çok öğütülmemiş besin, meyve ve sebzelerle iyi dengelenmiş bir vejeteryan besini tüketiyorsanız, gezegendeki en sağlıklı diyetlerden biri ile besleniyorsunuz demektir.  Yine de, yaşamsal bir kaç besini aldığınızdan da emin olmalısınız.

Vejeteryan Proteini
Protein ile ilgili pek bilinmeyen bir gerçek var: Çok az değil, çok fazla protein alıyoruz. Kadınlar günlük 45 gr, erkekler ise günlük 55 gr ihtiyaç duyarlar. Bir kase soya peyniri yaklaşık 20 gr protein içerir. Bu yüzden, soya peyniri yiyen kadınlar, neredeyse yaklaştınız! Birçok yiyecek protein içerir ve eğer iyi dengelenmiş bir beslenme şekliniz varsa, aklınıza bile gelmeden, büyük bir ihtimalle gerektiğinden fazla protein tüketiyorsunuzdur. Vejeteryan ve vegan diyetinde birçok proteini almak çok kolay olsa da, zengin protein çeşitliliğine sahip gıdaları tükettiğinizden emin olmanız iyi bir fikirdir. Eğer lacto-ovo vejeteryanı iseniz, muhtemelen yumurta ve süt ürünlerinden farkında bile olmadan yeterli protein alıyorsunuz demektir. Ama eğer vegansanız, işte size besininizde yer verebileceğiniz bazı yüksek proteinli vegan gıdaları; tofu (soya peyniri), etsiz köfte, sebzeli hamburgerler, soya, mercimek, nohut, fındık ve içi, kahverengi pirinç ve öğütülmemiş besinler.
Kalsiyum
Çocuk gelişiminde kalsiyum en önemli ihtiyaçlardandır, ama yetişkinlerin de kalsiyuma ihtiyaçları vardır! Sigara kullanıyorsanız, vücudunuzun sindirim ve depolama seviyesi düşük olduğundan, kalsiyum ihtiyacınız daha fazladır. Yaşam boyu güçlü kemikler besinlerdeki kalsiyum ve egzersizler sayesinde gelişir, bu yüzden, en ideal sağlık için her ikisini de aldığınıza emin olun. Süt kalsiyum kaynağı olsa da, fazlaca kalsiyum almak için süt gerekmez. İşte deneyebileceğiniz bazı zengin kalsiyum içerikli gıdalar; ıspanak, kara lahana, kıvırcık lahana, soya sütü, takviye edilmiş portakal suyu, susam tohumu, tahin, brokoli, badem, havuç ve sütlaç. Kalsiyumun üste çıkabilmesi için, içmeden once soya sütünüzü ve portakal suyunuzu çalkalamayı unutmayın.
Benzer Öneri: Ispanakla karıştırılmış zengin kalsiyumlu soya peyniri

Demir

'British Journal of Nutrition' dergisinde yayınlanan bir çalışma İngiltere’de vejeteryan ve veganlardaki demir seviyesinin ortalama genel nüfustan daha yüksek olduğunu, buna bağlı olarak vegan diyetinde gerekenden daha fazla demir alınabileceğini göstermiştir. Bu rağmen, proteinle olduğu gibi, yeteri kadar demir aldığınızdan emin olmak için dengeli beslendiğinizden emin olmanı gerekir. Özellikle yemek sırasında çay ve kahve içmek sindiriminizi kısıtlar ve yemekten en az 3 saat sonra tüketilmelidir. Demir artışı için, soya peyniri, mercimek, ıspanak, soya, kara ve kıvırcık lahana yemeyi deneyin. Ayrıca, C vitamin de demir alımını arttırır, yani eğer demir takviyesi yapıyorsanız, biraz da portakal suyu ilave edin!
Benzer Öneri: Köride pişirilmiş bol demir içeren yeşil mercimek


B12 Vitamini

Vejeteryanların B12 vitamini konusunda endişelenmelerine gerek yoktur ve birçok kişi veganların B12 takviyesine gerek olup olmadığı hakkında hemfikir değildir. Bu bölümde  ‘üzgün olmaktansa, içiniz rahat olsun’ taktiğini izlemek istiyorum. B12 eksikliğine vejeteryan olmayanların tersine, veganlarda da çok az rastlanır. Ama ortaya çıkması durumunda ciddi bir problem teşkil edebilir.
Veganların B12 hakkında bilmeleri gereken birkaç nokta vardır.

Vücudunuz yıllarca B12 depolayabilme kabiliyetine sahiptir. Yani, yeni bir vegansanız, gelecek 10 yıl için yeteri kadar yedeklenmiş B12’niz var demektir. Fakat, B12 miktarınızı düzenli olarak ölçtürmezseniz, bunu öğrenmenin bir yolu yoktur.
Miso çorbası ve bazı su yosunları en az miktarı içerse de, besin mayaları B12 için en iyi kaynak gıdadır.
Besin mayalarının önemli bir kaynak ve hemen hemen herşeye inanılmaz lezzetli bir katkısı olmasına rağmen, bazı doktorlar tek bir kaynağa dayanmamayı ve düzenli besin mayası tüketseniz de haftada en az bir kez vitamin takviyesi alınmasını tavsiye ediyor. Bu yüzden, eğer vagansanız, lütfen üzgün olmaktansa, içiniz rahat olsun ve haftada en az bir kez takviye alın.

Yineliyorum, sigara kullanıyorsanız, vüzudunuz besin kaybedecektir, yani daha çok B12’ye ihtiyacınız olcak.
Hamile kadınlar ve bebeklerin de ayrıca B12’ye ihtiyaçları vardır. Vegansanız ve hamileyseniz, günlük takviye alın.
Benzer Öneri: Besin mayalı güveç makarna
Unutmayın, sağlıklı bir vejeteryan beslenmesi kısa ve uzun surely sağlığınız için yapabileceğiniz en iyi şeylerden birisidir. Bir vejeteryan ya da vegan olarak, kolestrolünüzü düşürecek ve kolon kanseri, kalp rahatsızlıkları ve yüksek tansiyon  riskini önemli ölçüde azaltacaksınız.  Bununla birlikte, cips ve sodadan oluşan vegan diyetiyle iyi dengelenmiş bitkisel beslenmeye dayalı diyet arasında büyük bir fark vardır. Hala nasıl vejeteryan ya da vegan olunduğunun arayışı içindeyseniz, olasılıkla vücudunuzun besin gereksinimlerine aşina değilsiniz. Bu yüzden, fazladan vitamin almanız iyi olacaktır. Veganlar ve çoğunlukla vegan beslenmesini tercihe edenler için B12 takviyeleri her zaman için iyi bir fikirdir.