13 Temmuz 2014 Pazar

Bugün doğum günüm



İnsanlar sanıyorum asırlardır her doğum gününde mutlu olmak için  birşeyler yapmaya çalışmışlar.O anı her yıl bir kutlama havasında geçirmek, en azından bir pasta kesmek, eş-dostla birlikte olmak vs.. Hala da oyle ..Osho'nun bahsettıgı gibi ölüme yaklaşan insanlar bu durumu unutmak için ,bu anı kutlamaya çeviriyorlar.Biraz düşününce ağır ama aslında gerçeğin ta kendisi değil mi? Ben de hep öyle yaptım yapmaya da devam ediceğim belki ..Ne var ki bu sene birşeyleri daha farklı hissediyorum . Kiminiz buna belki 'olgunluk' der illa kavramlaştırmak isteyenler için  hadi öyle diyelim :) Ben bugün   hayata gelmeme neden olan annem ve babamı daha derinden şefkatle ,sevgiyle kucaklarken yaşamın her anında varoluşumu kutluyorum.. Bunu bugün evrene gonderdiğim her nefese şükranlarımı,sevinci mi de katarak geri yolluyorum bana armağan edene..Gördügümüz her çicek bir hediye degıl mı? Her ağaç her kuş evrenin  bizim için yarattıgı bir şölen değil mi? Hayatımızda olan her insan anne -baba, eş-dost bizim için  yaratılmamış mı?  Yılda bir kere bu yaşamda olduğumu kutlayacağıma her anını neden bir kutlamaya dönüştürmeyeyim. Yaşadığım her an zaten başlı başına bir kutlamayı haketmiyor mu? Hayatımda olan herkese teşekkür ediyorum ; olmayanlara; geçip gidenlere de bana öğrettıkleri için teşekkür ediyorum . Henuz ömrün yarı yaşına gelmedim; Dante gibi ortasında değilim ömrün..Zaten gelsem de sayıların önemi var mı bilmiyorum..Sayıları konuşmak yerine hayatı iki şekılde yaşamaya çalışarak geçirmek istiyorum; Hiç yarın olmayacak gibi bugünü yaşamak veya hiç bugün bitmeyecek gibi yarını düşünmemek.Bunun için bütün çabam yoga ve meditasyona dair: An' da kalmak ! Bu anın sonsuzlugu içinde kalabildiğimizde ne rakamların ne pişmanlıkların ne de planların bir önemi kalmıyor.Bugünkü mantramı sizinle paylaşmak istiyorum : "  Şunu anlamalısınki ; sen zaten kendi kendine yeticek kadar mutlusun.Bir başkası bu mutluluğa, bu kutlamaya sadece eşlik edebilir.Seni tamamlayamaz, Sen zaten tamsın ,Sen zaten Eşsizsin,Sen zaten Evrenselsin , Sen zaten Guzelsin, Sen zaten Bir ustasın , Sen  zaten bir Usta'nın başyapıtısın.. Kendini özel hissetmeye ihtiyacın yok  ya da onaylanmaya ;Sen zaten özelsin ..Yılda bır günü degil her anını kutlamayı hakediyorsun." Sevgıyle kalın .Her biriniz çok özelsiniz.Lütfen içinizden sık sık tekrarlayın bu cümleleri siz de.. İyki varsınız, hayatımın anlamına, neşesine, kutlamasına eşlik ettiğiniz için TEŞEKKÜR EDERİM , ışıksınız..  :)


13 Temmuz 2013 Cumartesi

Bu Bir Doğum Günüsü Yazısı .. 2013 model tam da :)

                Uzunca zamandır yazmadığımdan mıdır doğum günüsüm olduğundan mıdır :) 
              Eee bir yaş daha bitmiştir ama ne gidene ne de gelecek olana bakılmamak gerektiğini bilirken eski alışkanlık diyin ne derseniz artık akıldan (ah bunsuz da olmuyo ya ) ve kalp süzgecinden şöyle geçiverir bi eskiler ama fazla takılmadan ..Bir yaşa yine ne çok şey sığdırdın der beynim kalp çıkıverir hemen onaylayıverir..:) Büyük büyük seyehatlar, seyahatlerin içine sıkıştırılan heyecanlar , aşklar , arkadaşlıklar, gidenler, gelenler, işiydi, sağlığıydı eee yaşanıp gidivermişler bile tutucak halin de yok ya ee tutma zaten ne gerek var !Hepsi hikayeden mevcut hikaye anlatmıcam size :)Oralardan az cok yanıma almışım bugüne getirirken yanıma almadıklarım da öyle olması gerektiği için yanımda değiller diyerek hayatımda en büyük aşk, ,kendim, yani evren, yaradılış sen ne dersen de ben ifade edicek kelime bulamıyorum da 'yoga' diyiveriyorum ,almışım kendime :)Matımın üzerinde yaşadıklarım ,keşiflerim en can alıcısı en heyecanlısıymıs e hala da öylee ..İnsan kendinden bu kadar heyecanlanır mı da demeyin şimdi vallahi ben heyecanlanıyorum :) İlk başlarda eğitimlerden eğitimlere koşarsın kendi arayışındasındır aslında ya .Eee az da bilgilenmek teknik de öğrenmek lazım e sertifika da lazımmış  diyerekten kapılarını çalarsın ki bi bakarsın eline tutuşturuluvermiş bir sürü ordan burdan kitaplar , notlar..Tutuşturanında hala hali hazırda anlamaya çalıştığı ..Yüzyıllık bilgiler hooop bir çırpıda anlatılıverilmiş, kafanda deli sorular hayır sorsanda cevabı onda mıdırki :) hoppp e ben bari bedenimi araştırayım daha fazla dersin aman dur yapma! sakatlarsın bedenini deyip kendi korkularını sana aşılarlar kalırsın sonraa ee bu ileri/geri neydi yahu ben şimdi biryerde miyim nerdeyim diye düşünürken o aslında poz değil düşüncede derler..Neyse ne işte! Hayda bunlara kafa patlatmaya devam ederken ben ee baktım olmuyo olamıyor birşeyler eksik ya da yerinde değil bu kısım en ciddisi : kendi self practice ime ,özüme doğru tek başınalığımın keyfini süreceğim kimsenin de beynimi kurcalamayacağı (ki ihtiyac duyarsam böyle birşeye tekrar onu o zaman düşünürüm .) matıma dönüvereyim.İyki de dönmüşüm ! Zaten dönmesen ne olcak yani dönmeden olcak iş değil ..Birde hocasın falan hesapta ciddi bir self practice olmadan hoca olunur mu (?). zaten ögrencinin en hasısın öğretmenim deyince ama anlarsan !şu geçen yaşımda kendime yaptıgım en güzel şey sabahlardan akşama kendimi kaptırdığım derya-deniz sonunda uçtuğum (kesin bilgi ):) self practice zamanlarımmış yahu..Bütün meselenin özü ordaymış..Heryşey geçer bedeninin kalırmış..Bedenimmiş en büyük kitap , en büyük hoca..Meğersem onun bana anlatmak istediği bir sürü cümlesi varmış da ben sağırmışım.Meğersem o harikaymış aslında da ben hep kıyılarında dolaşır içine girmeye korkarmışım ya da korkutmuşlar..Yoganın %90 self practice %1 i hakikaten bilgiymiş de ben yeni yeni anlar olmuşum.Bir bakmışım ki daha sever olmuşum da kendimi, sevmese de beni birileri ben en çok yine sever olmuşum kendimi..Haaa bir de sabahları kalkıp çılgınca dans eder olmuşum bu da günümün bonusu oluvermiş artık otuzlu yaşlarımın başında..Bütün bildiklerimi ya da bildiğim sandığım şeyleri de unutuvermişim kimin ne dediğinin veya ne düşündüğünün eskisi kadar anlamı da kalmamış.Tek hükümdar varmış artık : Bedenim ! o nederse o ! Ahh bu farkındalık ne muazzam bir olgu .'Otuzlu yaşlarda olgunlaşma diye birşey yok .Tuğba sen meyve misin olgunlaşacaksın ?Olgunlaşmadın şekerim farkındalığın arttı.' diyor iç sesim :)))Ayrıca ben hep çocuk kalmayı seçiyorum , düşersem de uff diyip yoluma devam edebilmek için .Haaa bir de  daha bi güzelleştim öyle hissediyorum:) ..Bir de zaman mevhumunun önemsiz oldugunu daha bir hatırlar oldum.Yol uzun yol çetrefilli ama çok keyifli..Daha çok rahatlamayı en yüce mutluluğu ,en büyük keyfi,
her gün her gün yeniden doğmayı seciyorum bugün..Benim yaşım yok.2013 modelim sadece :)) hı hı

15 Eylül 2012 Cumartesi

     İÇİMİZDEKİ ÇOÇUK ...

   Şu sıralar ciddi bağırsak problemleri yaşıyorum ve haliyle bütün farkındalığım ve araştırma halim Hara bölgesine çevrilmiş durumda. Hara merkezi, ifade edilmemiş öfke/korku hislerinin, öfke/korku/suçluluk ile ilgili çözülmemiş durumların depolandığı yerdir. Yani diğer bir deyişle karnınızda biriktirdiğimiz duygusal bloklar.Duygusal bloklarımız, henüz çocukluk yıllarımızda
örülmeye başlanıyor..Çevresel etmenler (İçinizde yaşadığınız toplumun değer yargıları, mahalle baskısı vs.. ) ve tabiki ailesel etmenler(anne ve babayla olan ilişkiler, ayrılıklar,ölümler ,tramvalar).. Duygularınızı hissedip ifade etmekte birtakım zorluklar yaşıyorsanız bunun sebebi ailenizde duyguların neredeyse hiç bir zaman veya çok az dile getirilmesinden kaynaklanıyor olmasıdır.(Bilim adamlarına göre) Otuz yaşında biriyseniz düşünün ki dış dünyayı ailesel ve çevresel etmenleri algılamaya başladığınız yaşlardan beri duygusal bloklarınız oluşmaya başladı.Hele ki Türkiye gibi enerjisi ağır , koyu aile ve sosyal tabuların olduğu bir ülkede doğmuşsanız..Yılların içinde bedensel olarak gelişmeye devam etsenizde duygusal bloklarınız oluşmaya devam ettiği sürece ki çoğu zaman bunları bilinç düzeyinde farkedemiyoruz.(Alt bilinçe ilgili daha ziyade.) ,siz büyümüş gibi görünsenizde içinizdeki çocuk hala çocuk kalmaya devam ediyor.Ve o çocuk ilişkilerinde karşılaştığı herhangi bir durumda belki baskıyı, korkuyu, tekedilme korkusunu, utançı, öfkeyi, şok duygularını yaşıyor.O derinlerde bu duyguları yaşarken bilinç bu duyguların üstünü örterek çeşitli savunma mekanizmaları oluşturuyor: Gereğinden fazla güçlü olmaya çalışan kadın , yenilmez erkek, sürekli  ağlamaklı konuşan yetişkin insanlar,  umursamaz görünen 'salla gitsin !' insanları ..Bunların hepsi birer maske ! İçerdeki küçük çocuğun kırılganlığı, korkuları kemikleşmiş terkedilme korkuları ve her bir olumsuz olayda örülen duygusal bloklar.'Güçlü erkek/kadın ağlamaz! ' Hayır efendim ağlar , ağlamalı ..Zaten büyük olasılıkla içimizdeki küçük çocuk ağlıyor ,kırılmaya devam ediyor.Ve biz ona her sırtımızı çevirdiğimizde onu her görmezden geldiğimizde o daha da derinlere gidiyor,kapatıyor kendini.Duygusal olarak üst bilincinizde kendinizi iyi,mutlu ve güçlü hissedebilirsiniz.İşinizi kaybettğinizde, sevgilizden ayrıldığınızda, arkadaşınızla tartısıgınızda vs..Kazın ayağı hiçte öyle olmuyor işte! Siz kendinizi iyi/güçlü/yenilmez zannettiğinizde içinizdeki çoçuk bütün duygularını yaşarken bizlerin yarattığı duygusal bloklardan ötürü kendisini gerçekten ifade edip ,ortaya çıkaramıyor ..Burda ortaya çıkan olumsuz hisler ikinci duyguların beyne yani bağırsaklara iletiliyor.Bağırsaklarımızın içi nötran ağlarıyla kaplı.Gershon, ikinci beynin, hem omurilik (spinal kord) hem de çevrel (periferik) sinir sistemindekinden daha fazlasını, 100 milyon civarında nöronu kapsadığını söylemiştir.  Enterik sinir sistemindeki nöronların bu kalabalığı, bağırsağımızın iç dünyasını ve onun içindekileri ‘’hissetmemize’’ olanak sağlar. Yani hergünki duygusal iyi olma hali, aşağıdaki beyinden yukarıdaki beyine olan mesajlara dayanabilir..İstediğiniz kadar iyi olma hali için  tatillere çıkın , alışveriş yapın, sürekli partner değiştirin, delicesine paralar harcayın..!Kendinize yumuşak davranmadığınız sürece içinizdeki/içimizdek çocuk dışarıya çıkamayacak.O çocuk dışarıya çıkamadıkça bedeninizde yarattığı stres,üzüntü veya öfke gibi hislerden  en çok etkilenen organlarınız alarm vericek hatta benim gibi sizi yataklara düşürüp günlerce hayatınızdan çalıcak.Doktor doktor gezdirecek,kutu kutu ilaçlara mahkum edicek..Ne hissediyorsanız bırakın ve onu yaşayın daha sonradan keşke dememek için ,şok ve utanç duygularını yaşamamak için , hastalanmamak için,yaralarınızı görün!(Bunları yapabilmek zor gibi görünsede başlayınca gerisi geliyor ,gelicektir...) Bize yardımı dokunacak tek şey yaralarımızı görmekten geçiyor , her neysek tam olarak o olmalıyız ! Mesala , Yoga matı sana ayna 'samimiyetle' yaklaşırsan, meditasyon bir 'nimet' sana açtığı alanda kendinden kaçmadan durup gören olabilirsen !Sadece kararlılıkla yaralarımızı deşip ,onları görebilirsek gerçekten duygusal bir iyileşme olabileceğini düşünüyorum..Yaralarımız(içimizdeki çoçuğun kırıkganlıkları) o kadar çok ve derinki ,düşünün ki yılların yaşanmışlıkları,biriktirdikleri..Haa belki bazılarımız daha şanslıdır, geçmişinde daha az tramvalar, şok,utanç duyguları yaşamıştır. Nihayetinde herkesin içindeki çocuğun illaki bi yerlerde kırılganlıkları olmuştur...Hayat  mutlaka bi yerlerinde bize adına 'mutsuzluk ' dediğimiz yüzünü göstermiştir.. Bu yazıyı okurken sizde bu duygulara ait hiç bir çağrışım yapan olay/durum olmadıysa veya bir parça kendinizden birşeyler hissetmediyseniz muhtelemen 'buddha' olup aydınlandınız :)..Zaman zaman herkesin sindirim sistemiyle ilgili rahatsızlıkları olmuştur..Doktora gitmişsinizdir, tedavi olmaya çalışmışsınızdır...Biyolojik olarak hangi tedaviye girerseniz girin eğer duygusal olarak yaralarınızı tedavi etmesseniz biyolojik olarak hep hasta olmaya devam ediceksiniz !Bedenlerimiz bir süre sonra duygusal bloklardan yine hasta olucak içinize attığımnz üzüntü,öfke duyguları sizi(beni) yine yatağa atıcak, doktorlara sürükleyecek.. 'Duygularım öldü artık hissedemiyorum!' diyorsan bedenini dinle,içsel bilincini uyandır  !Çünkü büyük ihtimalle bu duygularla bağımızı çocukken koparttılar.Bugün onu geri getirebiliriz..Önce  bedenini  dinle, ona farkındalikla yaklaşmayı dene..!Duyguları yeniden canlandırmanın önemli yöntemi,yeniden bedene basit duygular yaşamayı öğretmektir. Farkındalıklarını yogayla uyandırabilirsin mesela, mattan kaçma !meditasyona otur ..dur ve bak !İçine atmak sürekli içindeki çocuğu üzmek ,kırmak onu görmezden gelmek  yerine onu görüp, onunla barışıp,duygularını yaşamasına izin verebilirsen(öfke,utanç,şok,mutluluk..) ;yerinde ve zamanında duygularını içine atmadan, ötelemeden açık yüreklilikle kendine ve çevrene 'samimi' olmayı başarabilirsen ne şahane !... 
                                                                                                                          

29 Ocak 2012 Pazar

baglanmamanın ve iç disiplinin uyumu..

Yogah chitta vrutti nirodhah           
Tatha drastuh Swaroope avastanam
....
 Abhyasa vairagyabhyam tannirodhah

     Nasıl baglanmadan yasar insan..nasıl dogar nasıl ölur..dogdugun andan ıtıbaren kodlanarak gelmıssındır zaten dunyaya,annene baglanmıssındır bır kere gobek bagıyla ,babana baglanmıssındır dna kodlarınla sonra aıleden dıger ınsanlara, dınıne baglarlar senı anne babanın dını neyse o sundur sen de ,dogdugun sehre baglarlar, bayraga baglarlar, topragına baglarlar buyuyunce de evlenmen sart deyıp evlenecegın erkege ya da kadına baglarlar..hayatında senı sureklı nesnelere baglayarak,bagımlı hale getırıp bı de ıcıne kaybetme korkusunu yerlestırırler en azından oyle ogretırler aman derler sakın yenıye acma kapını sahıp olduklarına sahıp cık sen! mesela   sonra bır gun  baglandıklarınların bı bakıverırsın senı terkeder, hayatından cıkar gıder..e hanı baglaydık bız?  Zıhnımde de kalbımde de yer acmıstım oysaki sana ...Umutluydum ben boyle mutluydum..e sımdı ne olacak? Nedır bu ıcımdekı bosluk ?... 'bosluk ' sonsuz bır derınlık gıbı ustunu orttugum yerden tekrar ışımaya basladı ama ben baglılıklarımla mutluydum ..pekı bu boslukla ne yaparım ben sımdı ..?Ben o kadar doldurmustum kı zıhnımı , yuregımı bu hafıflık korkutucu gibi..Hemen baska bır seye baglanmalıyım sankı yanı oyle ogrendım ben. oyle ogretıldı bıze bagımlısı olmadan yasayamayız ne ınançlarımızın ne ınsanlarımızın ne topragımızın ne bayragımızın mesela ..zor boyle sımdı sankı :/ sonra aniden  kafamı kaldırıp baktım ya gokyuzune ,bi de kenarında durdugum nehire! Sonra sonsuz bosluktan olusan evrene, dusunsem ya bıraz o sonsuz ve sorunsuz evreni..Gezegenler de bagımsız ustelık ve de  muhtesem degıl mı? Ya mevsımler onlar da muhtesem (en azından sımdılık)  baharlar,yazlar gelır gıder de ısrar etmez baglanmaz gelır gıder de yerını kısa bırakır..nehırler caglar da kollara ayrılır tarlalara su olan fıdan olur agac olur kusa yuva gokyuzune oksıjen olur..sen neden neye baglanırsın kı be ınsan..evren bagımlı degıl kı dunya bagımlı degıl kı ..nehır yol olur agac yol olur ama kımse ona sunu yap demez o o yapar ,agac agaclıgını yapar ,nehır gorevını yapar,yenı bır seye yer vermek ıcın kendı yerını verır gerekırse..evren de yeniler kendini..eskısı gıder yenısı ıcın yer acılmaz mı?Sen nıye degısıme dırenırsın? O aklının alamayacagı guzellıktekı evren bıle dırenmezken ,sahıp olduklarına baglanma hevesıyle ,egosuyla yanıp kavrulursun, kıbırınden ..sahıp olup kaybettıklerıne uzulursun, senı bırakıp gıdenlere aglarsın ..hic agac aglar mı yapragını doktu dıye? hıc ay aglar mı yuzu soldu, gunduze karıstı dıye? 
 Oysakı kıbrını - Egonu bir yana bıraksan evrenle bir olup aksan sen de.. .akarken de savruk olmadan mesela basıbos amacsızca degıl de bır agacın ,bır dalın yasamaya ve oze olan uyumunu ve dısıplıyle aksan..ıcten gelen..yasama olan katkılarını zorlamadan degıl de ıcınden gelen ısteklerınle yapsan ,aklın otesıne gecsen , oldugun halınle sen zaten bır butunun parcasısın..Zaten bır dısıplının ve varolus nedenın var, evrenle uyum ıcınde olman ıcın en azından bunlara ulasabılmek ıcın  Patanjali nın yoga sutralarında soyledıgı ıkı kavrama ıhtıyacın var aslında senın : Abhyasa, diğeri ise bağımlı olmama veya“bırakma” yöntemi olarak çevrilebilecek olan Vairagya..Bu ıkı kavramı yoga yoluyla hayatında var edebılcegını soyluyor Patanjali .Oyleyse durma matının uzerındekı krallıgına kos! doganda var olan dısıplınle yaptıgın hıcbırseye baglanmadan var olusunun keyfını cıkar !

11 Kasım 2011 Cuma

The life is in the present moment in the here.

You don't have to do anything very special you just become awre of the fact that you are breathing in, I know I am breathing in and breathing out,and I enjoy my in breath I enjoy my out breath and suddenly I find that Iam truly alive, truly present and this everyone can do and it make a big difference. Our true home is life and life is in the present moment in the here and the now, that is the adress of true life..So minful breathing can bring us back to our true home , to life  and we should be able to do it in our daily life.   Thich Nhat Hanh (Zen Master)

3 Eylül 2011 Cumartesi

İç sesler düellosu...

İçimden bı ses bu ara "Dur ne yapıyorsun?iki dakika rahat edemicekmiyiz!" diye fisildayip duruyor..Ama onu takan kim! Ben yine her zamanki gibi oraya buraya sürekli bir girişim tavrı icinde sonunu düşünen Kahraman olamaz edasıyla zipliyorum..Asıl mesele zıpladiktan sonra başlıyor. Aslında isler oyle sandığım kadar kolay degil.yani en azından belki de ben o şanslı insanlardan değilim..her ısı kolay sekilde yürüyen.ben emek göstermezsem olmaz hiç bir seferinde.ama emeginin sonucunu almak ta ayrı bir keyif olur her seferinde ya onu da bilirim..yaz yeni bitirken önümüzdeki yazın planlarını yapıyordum oysaki keyifli keyifli koltuğumda tembellik yaparken sonra kendimi birden is gorusmelerinn icinde buluverdim.. İnsanlarla konuşurken bı ben var ama aslında o ben baska bı ben! Çalışkan,sabırlı, azimli biri konuşuyor o zamanlarda.. Sonra düşününce yahu ben bunları ne ara nasıl söyledim diyorum! Yani o kısımda biraz isler karışık..Su an bu yazı büyük ihtimalle , iki dakika rahat durmuyorsun! diyen Tuğba'nin iç dokuşu..boyle hep dinlence modunda, Ağustos böceği gibi geçirmek ne güzel olurdu koca bir kışı.. Diğer İc ses ayaklandı yine ve aynen sunu söylüyor simdi, ' kalk hadi artık, cok ısımız var!"...peki peki....

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Bir İngiliz yazısı...

Nerden başlasam nasıl başlasam diye düşünürken bir bakiveriyorsun yazmaya başlamışsın bile..yine eteginde biriktirmissin bir avuç dolusu çakıl tasını...Londra ya ayak basar basmaz önce havası karşılıyor sizi..sonra da birden bakiveriyorsunuz ki siz aslında dunyanın başkentine gelmissiniz gibi ..İngiliz görmek pek mümkün olmuyor. Her ülkeden her çeşit insanın icinde siz de bı çeşit oluvermissiniz.aslında yasam denilen olgu her yerde aynı her insan bir sekilde yaşıyor ama şartlar tabiki farklı..enerji farklı.. bı yandanda iç ses hemen devreye giriyor ve ne yasarsan yasa ozdeslesmemen gerekli..çünkü her şey gelip geçici..geçici olanlarla özdeşleşmen sadece sana mutsuzluk getirir..dolayisyla herseyin geçici olduğunu bilip an' da kalmak herseye daha tat veriyor.yaşadığınız ani daha bir keyifle yasıyorsunuz sanki... Tekrar tekrar gördüğünüz big ben her seferinde daha bir farklı geliyor..insanların umursamazlığı yok canım dedirtiyor ilk günlerde sonra bı bakiveriyorsunuz ki evet öyle olmalı aslında..kime ne sana ne..herkes istediğini giyer istediğini konuşur istediği gibi yasar..bir ülkenin vatandaşı olmak demek o ülkede özgürlüğünün ülke kuralları veya mahalle baskısı tarafından kısıtlanması demek değil ki! Biz Türkiye de en çok mahalle baskısından muzdaripmisiz megersem ! Kim ne der! Kim ne derse der kime ne?...London da çabuk alisiveriorsunz o ozğurluk havasına..herkes istediği hayatı yaşıyor zenginle fakir farkı pek yok..mahalleler iç ice! Devlet her konuda vatandaşın yanında.sosyal devlet anlayışının ne demek olduğunu yasadikca anlıyorsunuz! Her sey oturmuş belli bı düzen var! Belediye kaldırım yapıyor ama pek anlamiyorsunz okadar sessiz ve düzen içindeler ki! Hemen karşılaştırma yapiveriyor insan ister istemez... bu kötü olana tu kaka demek değil de neden bizde de böyle değil sanki! Demek benim için...günler birbirini kovalrken eğlencenin, gençliğin,dinamizmin, evrensel olmanın,değerli olmanın,yasamın aslında zor da olmadıgının anliyabilceginiz bir ülke england.. gün biterken bir yenisi başlarken hiç bir gün bir digerini aynısı olmaycagini fisildiyor kulağınıza..yolda yürürken biri yanınıza yaklasip " çok güzelsin" dediğinde aa sapık mıdır nedir demeyip dönüp teşekkür edebilceginiz bı yer Londra..ve ayrılma günleri yaklaşırken biliyorsunuz hersey gelip geçici ve zaman beraberinde yeni başlangıçlari taşıyor..ne üzüntü ne de sevinç..biliyorsunuz ki zaman sizi yine Londra ya taşıyacak bir gün bir sekilde..;)